Mor ve Ötesi 10 yıl aradan sonra ilk stüdyo albümünü yayınladı: Sirenler. Harun Tekin ve Kerem Kabadayı Açık Dergi'de konuğumuz.
“Akhalar'ın şanı şerefi, durdur gemini de duy bizim sesimizi. Biliriz biz engin Troya'da olup bitenlerin tümünü, biliriz biz neler olur neler biter bereketli topraklar üzerinde...''
Mor ve Ötesi'nin Sirenler albümü için yayınlanan web sitesi sizi bu Homeros'tan bu alıntıyla karşılıyor dinleyiciyi. Yanında hemen bir Kafka alıntısı:
“...ama sirenlerin şimdi kendi şarkılarından daha korkunç bir silahı vardı: suskunlukları. gerçekte böyle bir şey hiç olmamıştı ama yine de bir kimse sirenlerin şarkılarından kaçıp kurtulabilirdi; ama suskunluklarından asla. dünyada hiçbir şey yok ki kendi gücüne dayanarak sirenleri alt etmenin yaşattığı duyguya, bu duygunun sonucu olan, her şeyi önüne katan büyüklenmeye karşı durabilsin...''
1995 yılında İstanbul'da müzik hayatına başlayan Mor ve Ötesi'nin geçtiğimiz 21 Ocak'ta yayınlanan son albümü Sirenler, son on yıl içerisinde yayınladıkları ilk stüdyo albümleri. Haliyle, geride kalan on yılın muhasebesini albümde duymak işten bile değil. Zaten albümün geçmiş, şimdi ve geleceği temsil eden üç parçalı (ve üç "renkli") yapısı ile her bir parçayı karşılık gelen ruh durumları son on yılın bir tür özeti: hüzün, öfke, umut. Fakat, Sirenler'de duyduğumuz sadece bu olmuyor. Müzik hayatında 25 yılı geride bırakmış bir ekibin, giderek derinleşen ve katmanlanan müziğine kulak vermek de büyük bir yolculuk vaat ediyor ilgilisine.
Açık Dergi'de Harun Tekin ve Kerem Kabadayı'ya bağlanıyor; "sirenlerin kimin için çaldığını" ve albüm kayıt sürecini konuşuyoruz.
Bu hafta itibariyle ayrıca, geçmişin şimdiye karıştığı ve geleceğin kapıyı araladığı Sirenler albümünü Açık Dergi'de parça parça dinlemeye başlıyoruz.